Haşin Krallık (Harsh Realm) adıyla yayınlanan bir dizide, Pentagon'un (Amerikan Savunma Bakanlığı'nın) geliştirmiş olduğu, bir savaş oyunları simülasyonu konu alınmaktadır. Askeri savaş eğitimindeki yenilikleri test etmek amacıyla oluşturulan bu sanal gerçeklik oyunu gizli bir projedir. Sisteme dahil olacak kişiler ordunun kontrolündedir ve bu kişilerin bedenleri başlarına kablolar bağlı vaziyette özel bir mekanda tutulmaktadır. Haşin Krallık adı verilen bu oyunun en çarpıcı özelliği, sanal bir ortamda son derece gerçekçi bir hayatın canlandırılmış olmasıdır. Sanal dünyada da askerler, düşmanlar, silahlar ve insanların sosyal yaşantısı gibi tüm detaylar gerçeğinden ayırt edilemez şekildedir. Tasarlanan bu oyunda iki çeşit insan bulunmaktadır. Bunlardan ilki sanal karakter denilen yapay insanlardır; diğeri ise oyuna girebilen gerçek insanlar yani oyunculardır. Ortamın gerçekçiliği gibi sanal karakterler de gerçek insanlarla ayırt edilemeyecek derecede benzerdir. Ancak filmin senaryosunda Omar Santiago ismiyle anılan firari bir asker sisteme gizlice girerek, sanal dünyada hakimiyet elde etmiştir. Kimse onun oyuna nereden girip çıktığını bilemediği için, bu kişinin sanal dünyayı yönetimine de müdahele edilememektedir. Santiago'yu ele geçirmek ve onun dünya üzerindeki art niyetli planlarını engellemek amacıyla filmin başrol oyuncularından Tom Hobbes görevlendirilir. Bir albay, filmin kahramanı Tom Hobbes'a Harsh Realm hakkında bilgi vererek, buranın savaş stratejisi öğretmek için tasarlanmış "sanal gerçeklik savaş oyunu" olduğunu ve görevinin Omar Santiago'yu yenmek olduğunu bildirir. Bu konuda isteksiz görünen Tom Hobbes'u ikna etmek üzere, başına kulaklık benzeri bir alet takılarak, Haşin Krallık simülasyonunun amacını açıklayan bir video kaset izlettirilir. Bu videoda Haşin Krallık projesinde kullanılan manzaralarda, insanların gerçek hayatını taklit etmek için 1990 nüfus sayımından, uydu haritalarından ve diğer gizli bilgilerden faydalanıldığından bahsedilmektedir. Daha sonra tanıtım filmi beklenmedik bir şekilde kesilir ve Hobbes bu kasedi izlerken, aynı zamanda oyuna dahil olduğunun farkına varır. Tom Hobbes artık sanal bir dünyadadır. Haşin Krallık denilen bu mekanda kendisi gibi ordunun daha evvel görevlendirmiş olduğu Pinocchio adında bir askerle tanışır. Bu sanal dünya içindeki algılar öylesine gerçekçidir ki, film boyunca Tom Hobbes bu gerçekliğe aldanarak, sadece bilgisayar oyununun bir parçası olan sanal karakterlere yardım etmekte, hatta onları korumak için hayatını tehlikeye atmaktadır. İlerleyen sayfalarda daha detaylı değineceğimiz gibi, insanlar gördükleri görüntünün kalitesine ve detaylarına aldanarak, hayallerinde yaşadıkları olayların gerçek olduğunu zannedebilmektedirler.
Üç boyutlu film yapılırken iki farklı açıdan çekilen görüntü aynı ekran üzerine yansıtılır. Seyirciler renk filtresi veya polarize filtreli özel gözlükler takarlar. Gözlüğün camındaki filtreler iki görüntüden birini yakalar, beyin bunları birleştirip üç boyutlu görüntü haline getirir. Halbuki seyircilerin karşısında 3 boyutlu bir görüntü yoktur, bu özel bir teknikle elde edilir. Aynı şekilde insanın dünya hayatına ilişkin gördüğü görüntüler de sadece iki boyutludur. Yani yükseklik ve genişlik ölçülerine sahiptir. Fakat üç boyutlu film izlerken kullanılan tekniğe benzer bir şekilde, insanın muhatap olduğu görüntüler de kendisine 3 boyutlu olarak hissettirilir. İşte bu durum, insanların, beyinlerindeki ekrandan izledikleri görüntülere gerçek diyerek yanılmalarının altındaki en önemli sebeplerdendir. Görüntümüzde, mesafe, derinlik, renk, gölge, ışık gibi unsurlar o kadar kusursuzca kullanılmıştır ki, beynimizde oluşan üç boyutlu, renkli ve canlı görüntüyü son derece inandırıcı buluruz. Detayların fazlalığı, görüntüdeki kesintisiz kalite, bize bir ömür boyu gerçek bir hayat yaşadığımız izlenimi verir. Ancak üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi izliyor olmamız, bunların dış dünyada karşılıkları olduğunu hiçbir zaman ispatlamaz. Nitekim Haşin Krallık adlı bu dizide de oluşturulan yapay dünya gerçeklere ne kadar benzer olsa da, oyuna bağlanan kişilerin bedenleri bir yatakta kablolara bağlı olarak bulunmaktadır. Yaşadıkları ne kadar gerçekçi olursa olsun, tüm olanlar beyine gelen yapay elektrik sinyallerinin yorumundan başka birşey değildir. Yan sayfadaki karelerde filmin tanıtımına ait görüntü ve yazılar yer almaktadır:
Aşağıdaki satırlarda ise filmin kahramanı Tom Hobbes'un sanal dünyada geçirdiği ilk günlerdeki düşünceleri yer almaktadır. İfadelerinde de görüleceği gibi, Tom Hobbes bulunduğu ortamın gerçek olmadığını bildiği halde yine de bu şekilde düşünmekten kendisini alamamaktadır.
Filmin kahramanı aşağıdaki satırlarda da, dahil olduğu hayali dünyanın gerçeğe benzerliğini sık sık vurgulamaktadır. Hatta bulunduğu ortam o kadar güçlü bir gerçeklik hissi vermektedir ki, yaşadıklarının bir oyunun parçası olması için dua etmektedir.
Yukarıda filmden verilen örnekler, şu anda içinde yaşadığımız hayatımız için de geçerlidir. Çünkü hepimiz bize ruhumuza gösterilen görüntüleri izler, onlarla muhatap oluruz. Dışımızda gerçek bir dünya var olsa bile ona ulaşabilmemiz, aslı ile karşılaşabilmemiz asla mümkün değildir. Bu konuyu Evrim Aldatmacası isimli kitabımızdan şu alıntılarla özetlemek mümkündür:
İnsanın Bedeni de Algılarının Bir Yorumudur İnsanların maddenin aslına ilişkin gerçekleri kavramakta zorlanmalarına neden olan bir etken, kendi bedenleri konusunda yanılmalarıdır. Aşağıya baktıklarında gördükleri beden ve bu bedenin her tarafından kendilerine ulaşan dokunma algıları, onların dünyayı yanlış algılamalarına yol açar. Bu bedenin verdiği izlenim nedeniyle, sanki bir "dış dünya"nın içinde yaşadıkları hissine kapılırlar. Halbuki bedenimiz de dış dünyaya ait tüm algılarımız gibi bizim için bir kopya görüntüdür. Dolayısıyla bizim muhatap olduğumuz beden dışarıdaki aslı değil, beynimizin içinde oluşan ve algılarımızın bir yorumu olan hayalidir. Aşağıda bu konu ile ilgili Haşin Krallık adlı dizide yer alan konuşmalardan bir kısmı yer almaktadır:
Yukarıdaki anlatımlarda da görüldüğü gibi Haşin Krallık oyununa katılan kişiler, bir bilgisayar oyunundaki gibi sanal görünümleriyle bulunurlar. Gerçek bedenleri ise, oyuna ait görüntülerin bilgisayarlar aracılığıyla beyinlerine aktarıldığı bambaşka mekanlarda bulunmaktadır. Örneğin sonraki sayfada orduda görev alan Inga Fossa adındaki bir kadının bu sanal ortama geçişi görülmektedir. Fossa elektronik bir odada koltuğa uzanmakta, başına özel bir alet takmakta ve vücudunun taranması ile birlikte simülasyona geçişi sağlanmaktadır. Bir sonraki karelerde ise kendini Haşin Krallık oyununun içinde Santiago şehrinin hükümet binasında bulmaktadır. Aşağıdaki görüntülerde ise filmin başrol oyuncularından Pinocchio'nun, yüzü yaralı şekilde kablolarla bağlanmış bedeni görülmektedir. Ancak Haşin Krallık oyunu içerisinde yüzünde böyle bir yara yoktur. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi, yapay sinyallerle bir insanın dış görünümünü olduğundan çok farklı algılaması mümkündür.
Bir insan bir ağaç gördüğünde, onun ağacın kendisi olduğunu düşünürse, kendisini aldatmış olur. Çünkü beynimizin dışına çıkıp ağacın aslına ulaşmamız hiçbir zaman mümkün olmaz. Kitap boyunca sıkça dile getirdiğimiz gibi kişinin muhatap olduğu ağaç beynindeki elektrik sinyallerinin yorumundan başkası değildir. Bunu bir başka yönden şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz:
Fiziksel gerçekliğin kendisi ile muhatap olduğumuz şeklindeki varsayımımız, bir bilgisayar ekranındaki resme verdiğimiz tepki ile benzer bir durumdur. Bilgisayarın tuşlarını hareket ettirdiğimizde, ekrandaki oku hareket ettirdiğimizi görürüz. Aslında bilgisayar ana işlem merkezine bir veri dalgası yollar. Bu veri dalgası okun yeni konumunu ölçer ve ekrandaki görüntüyü yeniler. Eski bilgisayarlarda bir emrin verilmesi ve ekrandaki etkilerinin görülmesi arasında fark edilir bir gecikme bulunmaktaydı. Ancak bugün bilgisayarlar oldukça hız kazandığı için, saniyenin küçük bir parçasında değişen görüntüyü bile yeniden hesaplayabilmektedirler. Dolayısıyla bilgisayar tuşlarını hareket ettirmemizle ekrandaki okun hareketindeki uyum, bize oku hareket ettirdiğimiz hissini verir. Günlük hayattaki deneyimlerimiz de yukarıdaki örneğe benzer bir durumdur. Bir taşa vurmak istediğimizde, bacağımızı hareket ettirme isteği vücudumuzun ilgili bölgelerine iletilir ve ayağımız taş ile buluşmak üzere hareket eder. Beyin vücudun geri yolladığı bilgileri -örneğin taşın sertlik hissini, ayağımızda duyduğumuz acıyı- alır ve gerçekçi bir görüntü sunmak üzere yeniler. Aslında tıpkı bilgisayarda olduğu gibi bizim deneyimlerimizde de bir gecikme söz konusudur. Ama beynimizin algılarımızla ilgili bilgileri yorumlaması saniyenin beşte biri kadar kısa bir sürede meydana gelir. Bu nedenle bu gecikmenin farkına varamayız ve fiziksel dünya ile direkt olarak etkileşim halinde olduğumuz gibi bir izlenime kapılırız. Eğer tüm bilebileceğimiz zihnimizde gerçekleşen görüntülerden ibaret ise algılarımızın ardında fiziksel bir gerçeklik olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bu sadece bir varsayım değil midir? Evet, bu sadece bir varsayımdır. Fakat ispatı hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü fiziksel bir dünyanın varlığına inananların ellerindeki tek delilleri yine beyinlerinde oluşan hayallerdir. Muhatap olduğumuz maddenin aslı ile muhatap olduğuna inananların durumu, sanal bir dünyada yaşananların gerçek olduğunu iddia etmek kadar mantıksızdır. Nitekim dizi boyunca Pinocchio adlı karakter, Tom Hobbes'un, etrafındaki görüntüler gerçekmişçesine hareket etmesinin mantıksızlığını anlatmaktadır. Dizinin bir bölümünde Tom Hobbes gerçek hayattaki nişanlısının sanal karakter olarak kopyasına rastlar ve hiçbir gerçekliği olmayan bu sanal kopyayı korumak için, kendi hayatını tehlikeye atar. Aynı şekilde çok sevdiği köpeği gerçek hayattakinin bir kopyası olarak oyunda mevcuttur ve onu kaybetmemek için de pek çok kereler riske girer. Filmin bir başka sahnesinde Tom Hobbes, oyunun savaş eğitimi için özel yapılmış bir bölgesinde küçük bir çocuğa rastlar. Çocuğa şefkat duyarak, ona geri dönmesini, bulundukları mekanın tehlikeli olduğunu söyler. Ancak yanındaki asker Tom Hobbes'a çocuğun sadece bilgisayar oyununun bir parçası olduğunu hatırlatır ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Tom Hobbes sanal bir dünyada olduğunu bildiği ve kendisine, sürekli olarak muhatap olduğu sanal karakterlerin simülasyonun bir parçası oldukları hatırlatıldığı halde, görüntünün gerçekliğine aldanarak tepkiler verir. Örneğin savaşın kızıştığı bir anda düşmanlardan saklanmaya çalışırlarken, düşmanların bölgesine doğru yürüyen çocuğu görünce kendini tutamayarak onu kurtarmak için canını tehlikeye atar.
Bir başka sahnede ise yine düşmanlardan kaçtıkları bir sırada çocuğa ateş edildiğini görür. Yardım etmek için eline aldığında ise bedeni ortadan kaybolur. Kendisine daha evvel de hatırlatıldığı gibi çocuk oyunun bir parçası olarak vurulmuştur ve oyun yeniden tekrar edene kadar da oyuna dahil olamayacaktır. Yukarıda filmden verdiğimiz örnekler muhatap olduğu dünyanın, beynindeki kopyası olduğunu kabullenemeyen kimselerin durumları ile benzerdir. Elbette bizim içinde yaşadığımız dünya bir film ile kıyaslanabilecek şekilde değildir. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz dünya bir bilgisayar oyunu veya teknolojik bir gelişme ile açıklanamaz. Dünyayı içinde olan canlı cansız tüm varlıklarla birlikte Yüce Allah yaratmıştır. Ve hayatımızın yaratılış amacını bize Kuran'da şöyle açıklamıştır: Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56) İşte bu nedenle biz yaşamımız boyunca Allah'ın bize emrettiklerini yerine getirmekle ve O'na ibadet etmekle sorumluyuz. Söz konusu filmlerle olan benzerlik ise hayatımızın teknik gerçekliği ile ilgilidir: "Gözümle görüyorum, kulağımla duyuyorum öyleyse içinde bulunduğum dünya gerçek" diyerek kendini aldatan pek çok kimse, aslında bu sözlerini de beyinlerinin içindeki sessizlikte söylerler. Bu teknik gerçekler, bugün herhangi bir fizyoloji kitabında veya lise biyoloji kitaplarında dahi bulunabilecek son derece açık gerçeklerdir. Görüntünün ve hislerin beyinde nasıl oluştuğu, bütün tıp fakültelerinde detaylı biçimde okutulmaktadır.
Gelişen bilimle beraber fizik, kuantum fiziği, psikoloji, nöroloji, biyoloji, tıp gibi bilimler bu gerçeğin teknik yönlerini açıkça ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bugün, maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamayacağımız bilimsel bir gerçektir ve dış dünyanın aslıyla muhatap olduğunu iddia eden bir kimse bu bilimsel gerçekten yüz çevirmektedir. İnsanın yapması gereken ise, bu bilimsel gerçekleri kabul etmek ve zihnimizde yaşadığımız dünya içinde Yüce Allah'a olan sorumluluklarımızı bilerek yaşamaktır. Aşağıda bu konu ile ilgili kitaplarımızdaki açıklamalardan bir kısmı yer almaktadır:
Başı ve Sonu Belli Olan Bir Filmi İzlemek Daha evvelki bir bölümde zamanın izafi olduğuna, algılayana göre değişkenlik gösteren, sabit olmayan bir kavram olduğuna değinmiştik. Bu gerçeğin bilinmesi, kader konusunun kavranması açısından da çok önemlidir. Çünkü kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları "tek bir an" içinde yaratmış olmasıdır. Bu da, Allah Katında evrenin yaratılış anından kıyamete kadar olan her olayın yaşanmış ve bitmiş olması demektir. İnsanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini, Allah Katında geçmiş ve gelecek tüm olayların nasıl yaşanıp bittiğini ve kaderin gerçekliğini bir türlü kavrayamazlar. Oysa "yaşanmamış olaylar" bizim açımızdan yaşanmamış olaylardır. Çünkü biz Allah'ın yarattığı zamana bağlı olarak yaşamımızı sürdürürüz ve hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir şey bilemeyiz. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunların tümünü yoktan yaratan Kendisi'dir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Geçmiş ve geleceğin gerçekte Allah Katında yaratılmış ve yaşanmış olarak saklı ve hazır olaylar olmaları bize çok önemli bir gerçeği gösterir: Her insan kayıtsız ve şartsız kaderine teslim olmuştur. İnsan nasıl geçmişini değiştiremezse, geleceğini de değiştiremez. Çünkü geçmişi gibi geleceği de yaşanmıştır; geleceğindeki tüm olaylar, ne zaman, nerede, ne yemek yiyeceği, kiminle ne konuşacağı, ne kadar para kazanacağı, hangi hastalıklara yakalanacağı, nihayetinde ne zaman, nasıl, nerede öleceği hepsi bellidir ve bunları değiştiremez. Çünkü bunlar zaten Allah Katında, Allah'ın ilminde yaşanmış olarak bulunmaktadır. Sadece bunların bilgisi henüz insanın kendi hafızasına verilmemiştir. Dolayısıyla başlarına gelen olaylara üzülen, sinirlenen, bağırıp çağıranlar, geleceği için kaygılananlar, hırslananlar aslında kendilerini boş yere üzmektedirler. Çünkü, nasıl olacağından kaygı ve korku duydukları gelecekleri, zaten yaşanmıştır. Ve ne yaparlarsa yapsınlar bunları değiştirme imkanları bulunmamaktadır. Haşin Krallık dizisinin bir bölümündeki II. Dünya Savaşı ile ilgili sahneler de, bu konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Dizinin bu bölümünde filmin başrol oyuncuları ormanlık alanda dolaşırlarken, bilgisayar oyunundaki bir hatadan dolayı, kendilerini bir anda sürekli olarak tekrar eden bir savaş simülasyonunda bulurlar.
Oyunun bu kısmında II. Dünya Savaşı'ndaki Ardennes Meydan Muharebesi canlandırılmaktadır. Bir köprünün iki yakasında bulunan Alman ve Amerikan ordularının küçük öncü birlikleri arasındaki savaş, 1 aydan fazla süren bir kuşatma mücadelesini temsil etmektedir. Tom Hobbes : Oradaki köprü. Ben subay okulundayken II. Dünya Savaşı'ndaki Ardennes Meydan Muharebesini incelemiştik. Alman ve Amerikan ordularının iki küçük öncü birliği arasında, Belçika Hotten'da kuşatma vardı. 1 aydan fazla sürdü. Bu köprünün aynı köprü olduğuna yemin edebilirim.
Kendilerini farklı bir zamanda bulan filmin kahramanları bir Alman askeri tarafından öldürülecekleri sırada, Amerikalı bir asker grubu onları kurtarır. Ancak zaman farkından dolayı farklı konulardan bahsettikleri için Amerikan askerleri tarafından casus zannedilerek esir alınırlar. Dizinin ilk sahnelerinde Eric Sommers adıyla anılan ve gerçek dünyada varlığı olan bir askerin patlamalar karşısındaki soğukkanlılığı dikkati çekmektedir. Burası sürekli yinelenen bir savaş eğitimi simülasyonu olduğu için herşey programlandığı şekilde gelişmektedir. Bunun bilincinde olan asker yere yatmakta 3'e kadar saydığında yanına bir el bombası düşmekte, o da bombayı alarak barınağın dışına atmaktadır. Ardından çayını içmeye devam etmektedir. Kısacası herşey programın bir parçası olarak geliştiği ve oyun sürekli olarak başa dönüp aynı olaylar aynı şekilde tekrar ettiği için asker çatışma altındayken bile sakinliğini korumaktadır.
Dizinin bu kısımları, kader konusunun anlaşılması açısından açıklayıcı bir örnektir. Bir insan, tüm hayatını bir film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten seyreder gibi seyrederiz ve kaseti ileri almak gibi bir imkanımız yoktur. Kaseti defalarca seyretsek de önceden hazır olan bu filmin hiçbir detayını değiştiremeyiz. Bize değiştiriyormuşuz gibi gelen anlar da aslında filmin önceden belirlenmiş olan anlarıdır. Ancak bu filmi tüm detaylarıyla tespit etmiş, yaratmış olan ve gerçeklik hissi ile yaşatan Allah'tır. Ve bu film şeridinin tamamını aynı anda görür ve bilir. Biz nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir.
Filmin kahramanlarından Tom Hobbes bir toplama kampı görevlileri tarafından yakalanır ve kereste işlerinde çalıştırılmak üzere kampta hapsedilir. Burada annesinin sanal dünyadaki kopyasına rastlar. Annesinin ölmek üzere olan bir kanser hastası olduğunu öğrendiğinde, gördüğü görüntülerin sanal bir gerçeklik olduğunu unutarak, ona yardımcı olmaya çalışır. Arkadaşı Pinochhio da kamptaki korumalar tarafından yaralanmıştır. Tom Hobbes ona planlarından bahsettiğinde aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Filmin bu kısmında görüldüğü gibi, filmin kahramanları gerçekte bir yatakta uzanıyor olmalarına rağmen, kendilerini yaralanmış, acı hissederken görmektedirler. Bu acının gerçeği ile aynı olduğunu düşünmektedirler. Ama aslında bu hisler onlara yapay olarak verilmektedir. Eserlerimizde de insanların duydukları hisler nedeniyle, -örneğin şiddetli bir acı, ağrı, korku vs.- maddenin aslı ile muhatap olduklarını zannettikleri anlatılmaktadır. Ama aslında bu bir yanılgıdır. İnsan hiçbir zaman maddenin aslı ile muhatap olamaz. Bu konu ile ilgili kitaplarımızdaki pasajlardan bir kısmı şöyledir:
| ||||||||||
|