Beynimizin İçindeki Görüntülerin Dışına Çıkamayız Doğumumuzdan itibaren beş duyumuza bağlı olduğumuz için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir. İnsanın hayatına dair bildiği herşey gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla duydukları, elleriyle dokunduklarından, kısacası duyu organlarıyla algıladıklarından oluşur. Yani insan daima kendi "kişisel dünyasında" yaşar. Uzaydaki yıldızlar, üzerinde yaşadığımız dünya, dünyayı dolduran milyarlarca insan, çevremizde gördüğümüz her canlı, evimiz, evimizin içindeki eşyalarımız, şu an üzerinde oturduğumuz koltuk, elimizde tuttuğumuz kitap ve daha milyonlarca detayla şimdiye kadar binlerce kez karşılaşmışızdır. Ancak bunların hepsi, yine bizim "kişisel dünyamıza" ait hislerdir. Hiçbir insan, şimdiye kadar kendi seyrettiği bu dünyanın dışına çıkamamıştır. İnsan ne yaparsa yapsın, tüm yaşantısının ve bedeninin bir hayal olduğu, bunların asılları ile muhatap olmadığı gerçeğini değiştiremeyecektir... Yanda filmden gördüğünüz kareler, Neo'nun, Matrix'in ne olduğunu öğrenmek için Morpheus'la yaptığı görüşmeye aittir. Morpheus bu konuşma esnasında, Neo'ya Matrix'in ne olduğunu tarif ederken, bu sistemden "gerçeği görmesini engelleyen bir perde" olarak bahsetmektedir:
Filmin kahramanı Neo, gerçeği öğrenmek üzere, bulunduğu kapsülden çıkarılıp uyandırılana kadar, kendisine gösterilen hayali dünyanın farkında değildir. Çünkü hayatının her anında bu sistemle iç içe yaşamış ve çevresindeki tüm insanlardan bu hayatın gerçek olduğu telkinini almıştır. Bu nedenle Neo'nun ikna edilmesi, o ana kadar gerçek zannederek yaşadığı hayatının bir hayalden ibaret olduğunu kavraması vakit almıştır. Bu durum günümüzde maddenin aslı konusunda bilgilendirilen bir kısım kimseler için de geçerlidir. Maddenin mutlak varlığına inanan ve gördüklerinin dış dünyadaki asılları ile muhatap olduğuna emin olan kimseler birtakım mantıksız itirazlara yönelmektedirler. Ancak burada anlatılanlar, -kim ne kadar itiraz ederse etsin- tıpkı bir fizik kanunu veya bir kimya formülü kadar kesin gerçeklerdir. Matrix filminin yukarıdaki görüntüleri ile benzerlik içinde olan izahlarımızdan bir kısmı şöyledir:
Gören Gözlerimiz Değildir, Görüntü Beynimizde Oluşur Daha önce de belirttiğimiz gibi, hayatımız boyunca aldığımız telkinle, tüm dünyayı gözlerimizle gördüğümüzü zannederiz. Hatta "gözlerimiz dünyaya açılan pencerelerimizdir" diye biliriz. Oysa, görmenin bilimsel açıklamasına göre gerçek böyle değildir; çünkü biz gözlerimizle görmeyiz. Gözlerimiz ve gözlerimize bağlı olan milyonlarca sinir hücremiz, sadece "görme olayının" gerçekleşmesi için beyne mesaj ileten kablo görevine sahiptirler. Matrix adlı filmde de başrol oyuncusu, gerçekte kablolarla makineye bağlı olduğu ve gözleri kapalı olarak bir koltukta yattığı halde, çok canlı bir hayat yaşadığı hissine kapılmaktadır. Ancak o ana kadar gördüğü tüm rengarenk, aydınlık, canlı görüntüler, kendisine fiziksel bir gözün varlığına ihtiyaç duymadan gösterilmiştir. Aynı şekilde koştuğunu, hareket ettiğini, kavga ettiğini zannettiği görüntüleri de, kaslarını kullanmadan bir koltukta yatarken sadece izlemiştir. Filmin kahramanı gerçek hayata dönüp gerçek zannettiği şeyleri, aslında hayali bir dünyanın içinde yaşadığını anladığında ise çok şaşırmıştır. O güne kadar cam bir fanusun içinde, beynine verilen elektrik sinyallerinden oluşan hayali bir dünyada yaşadığı halde, kendisini bir bilgisayar programcısı zannetmekte ve yandaki resimde görülen mekanda uyumaktadır. Yani hayatı sandığı herşey gerçekte bir hayaldir.
Yukarıdaki konuşmalardan anlaşıldığı üzere, Neo gözlerini ya da vücut kaslarını kullanmadan kendisine beynine iletilen yapay sinyallerle gerçek bir hayat yaşadığı izlenimi edinmiştir. Gözlerini hiç kullanmadığı halde son derece renkli, aydınlık ve canlı bir dünya ile muhatap olmuş; aynı şekilde kaslarını kullanmadığı halde hayatı boyunca kendini hareket halinde hissetmiştir. Buradaki durum her insan için de benzerdir. Örneğin bir kişi markette alışveriş yapan insanlara baktığında, bu insanları ve marketi gözleriyle görmez; çünkü bu manzaraya ait görüntü gözünün önünde değil, beyninin arka tarafında oluşur. Dolayısıyla göze ihtiyaç duymaksızın, beyninin ilgili bölgesine gönderilen yapay sinyallerle de aynı görüntüyü görmesi mümkün olabilecektir. Filmin yukarıdaki kareleri ile paralel olarak, kitaplarımızda yer alan ifadelerden bir kısmı şöyledir:
Tat alma algısı da diğer duyu organlarına benzer şekilde açıklanabilir. İnsan dilinin ön tarafında dört farklı tip kimyasal alıcı vardır; bunlar tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık gelir. Tat alıcılarımız bir dizi işlemden sonra bu algıları elektrik sinyallerine dönüştürür ve beyne iletirler. Ve bu sinyaller de beyin tarafından tat olarak algılanır. Bir pastayı, peyniri, portakalı ya da sevdiğiniz bir yemeği yediğinizde aldığınız tat, gerçekte elektrik sinyallerinin beyin tarafından yorumlanmasıdır. Matrix filminde de bu gerçek yemek masasındaki konuşmalar esnasında şöyle yorumlanmıştır:
Filmin bir başka sahnesinde ise, gerçekleri -Matrix adlı sistemin kendilerine hayali bir dünya yaşattığını- bilen karakterlerden biri, yediği yemeği şöyle tarif etmektedir:
Yukarıdaki karelerde açıklama yapan kişi, tüm hayatının kendisine bir bilgisayar programı tarafından gerçekmiş gibi gösterildiğini bilmektedir. Bu nedenle yediği bifteğin lezzetinin gerçekte var olmadığını, bunu sadece beyninde algıladığını söylemekte, ancak yine de bu lezzetten gerçekmiş gibi zevk aldığını belirtmektedir. Bu konuşmalara ilişkin kitaplarımızda yer verilen açıklamalardan bir kısmı şöyledir:
Algıladığınız kokular da aslında uzak bir mesafeden size ulaşmaz. Koku alma merkezinizde oluşan etkileri, dışarıdaki maddelerin kokusu zannedersiniz. Oysa bir gülün görüntüsü nasıl ki görme merkezinizin içindeyse, o gülün kokusu da aynı şekilde koku alma merkezinizin içindedir. Dışarıda ne gülün ne de ona ait bir kokunun varlığını bilemezsiniz. Çünkü algılarımızın bize tanıttığı dış dünya aslında beynimize ulaşan "elektrik sinyalleri bütünü"nden başka bir şey değildir. Beynimiz hayatımız boyunca bu sinyalleri değerlendirir. Biz de maddenin "dışarıdaki" aslı ile muhatap olduğumuzu sanarak yanıldığımızın farkında olmadan bir ömür süreriz. Matrix filminin bir sahnesinde de kokunun gerçekliğinden şüphe edilmekte, fakat bir yandan da algıdaki inandırıcılığa dikkat çekilmektedir.
Filmdeki Matrix adlı bilgisayar sisteminde, "güvenlik sorumlusu ajan" karakterinin yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, diğer tüm algılarımız gibi kokunun da aslı olup olmadığını anlamamız mümkün değildir. Bu konu kitaplarımızda şöyle yer almıştır:
Şu Anda Bir Rüyada Olmadığınızı Nasıl İspatlarsınız? İnsanlar rüyalarından uyandıklarında o ana kadar görmüş olduklarının hayal olduğunu anlarlar, ama "uyanma" görüntüsüyle başlayan ve adına "gerçek hayat" dedikleri hayatın bir hayal olabileceğinden nedense hiç kuşkulanmazlar. Oysa, "gerçek hayatımız" dediğimiz görüntüleri algılayış şeklimiz, rüyalarımızı algılayış şeklimizle tamamen aynıdır. Her ikisini de zihnimizde görürüz. Ve rüyalarımızdan uyandırılmadığımız sürece, onların bir hayal olduğunu anlamayız. Ancak uyandığımız zaman "demek ki gördüklerim bir rüyaymış" deriz.
Öyle ise şu anda gördüklerimizin bir rüya olmadığını nasıl ispatlayabiliriz? Sadece henüz uyandırılmamış olduğumuz için, içinde bulunduğumuz anı gerçek zannediyor olamaz mıyız? Her gece gördüğümüz rüyalardan daha uzun süren bu rüyadan bir gün uyandırıldığımızda, bu gerçekle karşılaşacak olmamız pekala mümkündür. Ve bunun aksini ispatlayabileceğimiz hiçbir delilimiz yoktur. Rüyada "elinizle tutar, gözünüzle görürsünüz", ama gerçekte ne eliniz vardır ne gözünüz, ne de görülüp-tutulacak bir şey. Bütün bunları beynin dışarısında sağlayan hiçbir maddi gerçeklik yoktur. Açıkça aldanırsınız. Peki gerçek yaşamla rüyayı ayıran nedir? Gerçek yaşamın sürekli olup, rüyanın kopuk kopuk olması ya da rüyada farklı sebep-sonuç ilişkilerinin bulunması mı? Bunlar temelde önemli farklar değildir. Çünkü sonuçta her iki yaşantı da beynin içinde oluşur. Rüya sırasında gerçek olmayan bir dünyada rahatlıkla yaşayabiliyorsak, aynı şey pekala içinde bulunduğumuz dünya için de geçerli olabilir. Rüyadan uyandığımızda gerçek yaşantı dediğimiz daha uzun bir rüyaya başlamadığımızdan hiçbir şekilde emin olamayız. Rüyayı hayal, dünyayı gerçek saymamızın nedeni, sadece alışkanlıklarımız ve ön yargılarımızdır. Ve bu durum, belki de bir gün, şu anda yaşadığımızı sandığımız dünya hayatından aynen rüyadan uyandırıldığımız gibi uyandırılabileceğimizi gösterir. Matrix adlı filmde de, bu önemli nokta üzerinde durulmaktadır. Filmin başrol oyuncusu Neo, sık sık rüya ile gerçek hayat arasında ikileme düşer. Filmin bir sahnesinde Neo, aynaya baktığında aynadaki kırıklardan dolayı yüzünü üç parça şeklinde görür. Daha sonra aynadaki kırığın kaybolarak görüntüsünün düzeldiğini görür. Bunun şaşkınlığıyla etrafındakilere dönerek onların da bu durumu görüp görmediklerini sorar. Gerçekliğini kontrol etmek için aynaya dokunduğunda ise, ayna yapışkan bir hal alır ve vücudunu metalik bir kaplama gibi sarmaya başlar, hatta bu kaplamanın soğukluğunu dahi hissedebilmektedir. Tüm bu gördüğü, hissettiği şeylerin gerçek olabileceğine ihtimal vermediği halde, yaşadıkları vücut dengesini sarsacak derecede gerçekçidir. Bilge kişi rolündeki Morpheus da Neo'ya, gördüklerinin, yaşadıklarının gerçekliğine aldanmaması için, gerçek dünya ile hayal dünya arasındaki farkın ne olduğunu sorar:
Aşağıda bu konu ile ilgili kitaplarımızda yer verdiğimiz örnekler ve izahlar bulunmaktadır: Rüyasında yüksek bir yerden aşağı düşen bir insan da bunu bütün vücudu ile hisseder. Oysa o anda yatağında hiç kıpırdamadan yatmaktadır. Ya da, rüyasında ayağı kayıp su birikintisinin içine düştüğünü gören bir insan, tüm kıyafetlerinin ıslandığını, çıkan rüzgar nedeniyle üşüdüğünü hissedebilir. Ancak bulunduğu yerde ne bir su birikintisi, ne de rüzgar yoktur. Hatta çok sıcak bir odada uyuyor olmasına rağmen ıslaklığı ve üşümeyi, aynı uyanıkken olduğu gibi yaşar. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 60) İnsan aslında güven içinde evinde uyurken, rüyasında lunaparkta hızla dönen vagonlara bindiğini görebilir. Vagonların hızını, zaman zaman ters döndüğünü, esen rüzgarı gerçeğinin aynısı gibi hissedebilir. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 61) Rüya ile gerçek hayat arasındaki benzerliğe dikkat çekilen, filmin bir başka sahnesi şöyledir:
Yan sayfadaki karede Neo bir türlü uyanıp uyanmadığından emin olamamaktadır. Uyandığında saatin çaldığını duymakta, kendisini odasında bulmakta, masasını, bilgisayarını görmektedir; fakat rüyasında yaşadıkları o kadar gerçekçidir ki, bunların hayal olduğundan bir türlü emin olamamaktadır. Yaşadığı bu çelişkinin verdiği şaşkınlıktan ötürü, kendisinden bilgisayar çipi satın almak için kapısına gelen müşterileri, kendisine hiç iyi görünmediğini söylerler. Neo da yukarıdaki ifadesiyle yaşadığı ikilemi kapısına gelen bu kişilerle paylaşmak ister. Neo'nun yaşadığı bu ikilem aslında son derece doğaldır. Aslında düşünen her insan böyle bir çelişki içinde olduğunu fark edebilir. Kitaplarımızda bu konuya dikkat çektiğimiz pek çok pasaj vardır. Bunlardan biri şöyledir: Peki rüyanızdan hiç uyanmadan yaşamaya devam etseniz, rüya içinde yaşadığınızın, gördüklerinizin hiçbirinin aslı ile muhatap olmadığınızın farkına varabilir misiniz? Kesinlikle hayır. Uyanıp, kendinizi yatağınızda uyuyorken bulmadığınız sürece, hiçbir zaman rüyada olduğunuzu anlayamazsınız ve koskoca bir ömrü gerçek hayatınızı yaşadığınızı zannederek geçirirsiniz. Öyle ise, gerçek hayat dediğimiz hayatımızın da bir rüya olmadığını nasıl ispatlayabiliriz? Bir gün bu gördüğümüz hayattan çıkıp kendimizi bambaşka bir yerde, bu hayatımıza dair görüntüleri izlerken bulmayacağımıza dair bir bilgimiz var mıdır? (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 65) Matrix filminde, gerçeklerin farkında olan Morpheus, Neo'ya gördüklerine inanmaması, gerçeği kavramak için araştırması gerektiğini sık sık öğütlemektedir. Filme ait aşağıdaki satırlarda da, yine Morpheus, Neo'nun, gördüklerine inanmadan evvel sorgulaması gerektiğine şöyle dikkat çekmektedir:
İnsanların da içinde yaşadığımız dünyanın gerçek durumunu sorgulaması gerekmektedir. İnsan, dışında var olduğuna inandığı dünyanın aslına hiçbir zaman ulaşamayacağı gerçeğinin farkına varmalı ve bu gerçekten dünyadaki amacı ile ilgili kesin doğrulara ulaşmalıdır. Filmde de yoğun olarak vurgulanan, maddeyle muhatap olamadığımız gerçeği konusunda, kitaplarımızda verilmiş örneklerden bir kısmı şöyledir:
Zamansızlık Gerçeği Zaman, bizim, yaşadığımız olaylar arasında yaptığımız kıyasa dayalı bir kavramdır. Örneğin, bir kişi arabaya biner. Sonra kontak anahtarını çevirir ve gaz pedalına basarak arabayı hareket ettirir. Bir miktar yol aldıktan sonra arabasını kaldırımın kenarına park eder. Kişi, tüm bu eylemler arasında kıyas yapar; her biri arasında bir süre geçtiğini düşünür ve böylece zaman algısını elde eder. Tüm olaylar bize belli bir sıralama yöntemi ile gösterildiği için, zamanın hep ileri doğru aktığını düşünürüz. Örneğin bir yaprak ağaçtan hep aşağı doğru düşer, yukarı doğru çıkmaz veya yağmur damlaları hep gökyüzünden düşer, damlaların hiçbir zaman taneler halinde yukarı doğru çıktığını görmeyiz. Bu durumda bir yaprağın ağacın üzerindeki hali geçmiş iken, aşağıya düştüğü hali gelecektir. Oysa eğer hafızamızdaki bilgiler, bir filmin başa sarılması gibi tersine doğru gösterilmeye başlarsa bizim için gelecek, yani yaprakların aşağıda bulunduğu hali geçmiş olur, ağacın tepesindeki hali ise gelecek olur. Bu örnekten anlaşıldığı gibi zaman, algılayana bağlı olarak değişken bir algıdır. Zamanın izafiyeti yani değişkenliği o kadar farklıdır ki, bizim için binlerce yıl süren bir zaman dilimi, bir başka boyutta sadece tek bir saniye bile sürebilir. Hatta, evrenin başından sonuna kadar geçen çok büyük bir zaman dilimi, bir başka boyutta, bir saniye bile değil, ancak bir "an" sürüyor olabilir. Matrix filminde de tüm algılarla beraber, zamanın da izafi olduğu vurgulanmakta ve Neo'ya zaman konusunda da yanıldığı anlatılmaktadır. Aşağıdaki karelerde filmin kahramanı Neo, 2060 yılında ABD'de yapılmış, hava ve kara taşıtı olarak kullanılan bir geminin içerisindedir. Daha evvel Matrix'in içinde giydiği şık kıyafetleri ya da yaşadığı şehrin modern görünümü artık yoktur. Bunun yerine eskimiş kıyafetler giymekte ve harap görünümlü bir mekanda bulunmaktadır.
Bir kimseye tüm yaşadıkları gibi zaman algısı da yapay sinyallerle çok farklı olarak hissettirilebilir. Zamansızlık gerçeği ile ilgili kitaplarımızda yer almış olan izahlardan bir kısmı şöyledir:
Anılarımız da Aslında Birer Hayaldir Filmin başrol oyuncusu Neo, gerçekleri yani şimdiye kadar gerçek sandığı hayatının bir hayalden ibaret olduğunu öğrendikten sonra, tekrar Matrix adındaki sanal dünyaya gittiğinde çevresini hayretle izler. Arabadaki yolculuğu boyunca geçmişine ait birtakım şeyleri hatırlar; ancak bunların hiçbirinin gerçekte yaşanmamış olmasından dolayı şaşkınlık duyar. Neo'nun, geçmişine ait anılar olarak düşündüğü olayların tamamı, hafızasına yapay olarak verilmiş görüntülerden ibarettir.
Bu konuda kitaplarımızda yer vermiş olduğumuz açıklamalardan birkaçı şöyledir:
Bu Gerçeğin Bizi Ulaştırdığı Olağanüstü Sonuç İnsan beyninin dışında madde olarak adlandırılan, görüntüden oluşan ve sağlamlık hissi verilen bir alem vardır. Ancak siz bu aleme asla duyularınız aracılığı ile ulaşamazsınız. Her insan beyninde oluşan alemi seyreder, beyninde oluşan aleme dokunur, beynindeki alemin sesini dinler. Allah, yarattığı madde alemini, her insana beyninde bir görüntü olarak izlettirmekte ve bu görüntüye sağlamlık, sertlik vererek görüntüyü gerçek gibi algılattırmaktadır. 20. yüzyılda bilimsel bulgularla kanıtlanan bu gerçek yüzyıllarca önce yaşamış olan büyük İslam alimi İmam Rabbani tarafından etraflıca açıklanmıştır. İmam Rabbani, mektuplarından birinde şöyle bir izahta bulunmaktadır:
Burada anlatılan, her insanın üzerinde büyük bir ciddiyetle düşünmesi gereken çok önemli bir hakikattir. Çünkü bu gerçeği görmezden gelen her insan, ömrü boyunca küçücük bir noktada oluşan görüntüyü gerçek zannederek yanılmaktadır. Örneğin beynindeki bir noktada oluşan binaların sahibi olduğunu zanneden bir adam, bu görüntüden dolayı kibirlenir, şımarır, bir gün öleceğini unutarak kendisini sonsuz güçlü zanneder. Veya beynindeki bir noktada oluşan fakir hayat görüntüsü başka bir insanın ezik, mutsuz ve umutsuz yaşamasına neden olur. Beyninin içindeki küçücük bir yerde oluşan para görüntüsünü kaybeden insan hemen perişan olur. Beyninin içindeki araba görüntüsünün çizildiğini gören bir başkası ise hiddetlenir, mal hırsından dolayı büyük bir öfke duyar. Oysa, bu kişilerin her biri rüyasında zengin veya fakir olan, veya rüyasında arabası çizilen bir insandan farklı bir durumda değildirler. Çizilen araba, beynimizin içinde oluşan bir araba görüntüsüdür. Bu arabanın aslını, dışarıdaki gerçek halini hiç kimse, hiçbir zaman bilemez ve göremez. Bunu ancak beynimizdeki ve dışındaki alemi yaratan Yüce Allah bilir. İşte bu gerçeğin farkında olmayan, veya çok açık olmasına rağmen bu gerçeği kabullenmek istemeyen insanlar, hayatları boyunca hep yanılgı içinde, gerçekleri görmezden gelerek yaşarlar. Bu insanların durumu bir sinema filmini veya tiyatro oyununu gerçek zannederek bu filmin veya oyunun içinde yaşamak isteyen bir insanın durumu gibidir. Çevresindekiler bu insanı ne kadar ikna etmeye ve ona gerçekleri göstermeye çalışsalar da bu insan bunu anlamazlıktan gelir. Ancak her insanın, hiçbir istisna olmaksızın, bu gerçeği anlayacağı, kavrayacağı ve kabul edeceği bir an vardır. İşte bu an her insana ölümle birlikte gelecektir. Ölümle birlikte insanın beyninde seyrettiği dünya hayatına dair görüntü değişecek, bunun yerine ölüm anının, hesap gününün ve ahiretin görüntüsü gelecektir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, ölümle birlikte insan sanki bir uykudan uyanacak, rüyasından gerçek dünyaya geçer gibi, gerçek ve sonsuz hayatına geçecek, bu hayatın da görüntüsü daha net ve gerçek olacaktır. Aynı rüyasındaki daha bulanık görüntüden uyanıp daha net olan dünya hayatına geçiş yapan insan gibi. Ayetlerde tüm alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği şöyle bildirmektedir: Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". (Yasin Suresi, 52) Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir. (Kaf Suresi, 22) Her sözü güvenilir, ilim ve hikmetiyle örnek olan Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde "insanlar uykudadır, ölümle uyanırlar" (İmam Gazali, İslam Klasikleri 2, Bedir Yayınları, 18 s. 36152) buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Gerçek olan ölümden sonraki hayattır. Dünya hayatı ise, aynı bir rüya gibi insana beynindeki küçücük bir noktada izlettirilen bir görüntü alemidir. Bir insanın bu görüntüye aldanıp, gerçek ve sonsuz hayatını unutması, düşünmemesi ise büyük bir gaflet ve yanılgıdır. Bu gerçeği dünyada görmeyenler ahirette büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Hayatları boyunca bağlandıkları, gerçek zannederek peşinden sürüklendikleri, Allah'ı ve ahireti unutarak şirk koştukları insanların, malların, mevkilerin, ünvanların aslında birer hayal olduğunu, beyinlerindeki görüntüler olduğunu anlayanlar bu pişmanlıklarını dile getireceklerdir. Asla yok olmayacağını zannettikleri şeylerin birer birer kaybolduğunu gördüklerinde büyük hüsrana uğrayacaklardır. Allah, bu insanların ahiretteki itiraflarını Kuran'da şöyle bildirir: Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede? Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiçbir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mü'min Suresi, 73-74) … Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (Araf Suresi, 37) Dünyada bu gerçekleri görmezden gelerek, düşünmeyen her insan ahirette aynı konuşmayı yapabilir, aynı telafisi olmayan pişmanlığı yaşayabilir. Allah'ın bir rüya gibi gösterdiği dünya hayatına kapılıp gidenler, ölümü gerçek ve tek yaşantılarının sonu zannedenler, ölümle birlikte içinde bulundukları bu gaflet uykusundan uyanacak, rüyalarından ayrılacaklar ve işte o zaman asıl gerçeği göreceklerdir. Aklını ve vicdanını kullanan, samimi ve dikkatli düşünen her insan ise, daha dünyada iken gerçekleri fark ederek, ahiret hayatı için ciddi bir gayret içinde olacaktır. | |||
|